17 Eylül 2014 Çarşamba

Nesnelerin İnterneti ya da Internet of Things (IoT) 

Uzun süredir yayınlamakta geciktiğim bir konuya gecikmeli de olsa değinmeye karar verdim. Her şeyin çok hızlı değiştiği, ağların içinde kaybolduğumuz, akıllı ürünlerin birbirleriyle etkileşimde bulunduğu bir dünyada nereye doğru gittiğimize kısa bir bakış atalım ne dersiniz? Günümüzde dünyada yaklaşık 10 milyar akıllı obje var ve 2020 yılında bu sayının 50 milyara varılacağı öngörülüyor. CISCO’nun bir raporuna göre önümüzdeki 10 yılda makine-insan arası iletişim oranının 30’a 1 olacağı yönünde tahminler var. Yani artık insanlar ve objelerin birbirlerinin farkında olduğu ve iletişimin makineler arasında hızla yayılacağı bir dünyadan bahsediyoruz. En basitinden yaşam alışkanlıklarımıza, vücut istatistiklerimize, uyuma düzenimize dair aklınıza gelebilecek her türlü bilgiyi etrafınızdaki objelere aktarabildiğimiz ve onlardan geri besleme alabildiğimiz bir dünya...Özetle herşeyin internete bağlı olduğu ve İnternet ‘in hava, su kadar önemli olduğu zamanlara doğru ilerliyoruz. Artık çeşitli haberleşme protokolleri sayesinde birbirleri ile haberleşen ve birbirine bağlanarak, bilgi paylaşarak akıllı bir ağ oluşturmuş cihazlar sistemi sayesinde internetin insanlardan sonra nesneler arası katmanda iletişim ve etkileşimini derinleştirecek bir dönemin eşiğindeyiz.

Nesnelerin İnterneti kavramını kim ortaya attı?

Her şey bir kahve makinesi ile başladı....1991 yılında Cambridge Üniversitesinde yaklaşık 15 adet araştırmacı akademisyen çalıştıkları binada bir adet kahve makinesini paylaşıyorlardı. Binanın alt katlarında ofisleri olan araştırmacılar onlarca merdiveni çıkıp kahve makinesini boş bulmaktan sıkılmış durumdalardı. Bu durum üzerine, kahve makinesinin her bir dakikada, üç adet görüntüsünü yakalayan ve masalarında var olan bilgisayarlarına aktaran bir sistem tasarladılar. Bu siyah beyaz görüntü kahve demliğinin içindeki kahve miktarını görmek için yeterliydi. Üniversitenin eski ve kullanılmayan Laboratuvarın da bir video kameranın çıkartılması, görüntü yakalama yazılımı ve protokollerin yazılmasından sonra her araştırmacı ekranında kahve demliğindeki kahve miktarını çevrimiçi ve gerçek zamanlı olarak görebiliyorlardı. 1993 yılına gelindiğinde webe taşınan bu uygulama günde milyonlarca kez izlenmeye başlandı. Bu kahve makinesi “Nesnelerin Interneti” ve bağlı nesnelerin varlığının ilk ispatı ile birlikte örneğini oluşturdu.

İnternetin hayatımıza girmesinden sonra 1999 yılında Kevin Ashton adlı bir İngiliz ‘Internet of things’ kavramını ortaya çıkaran radyo dalgaları ve sensörlere dayalı bir küresel sistem standartı geliştirdi. Burada amaç Procter & Gamble şirketi için tedarik zincirinde RFID teknolojisi uygulamasının firmaya faydalarını ortaya koymaktı. Daha sonraki yıllarda nesnelerin interneti, teknoljik gelişmeler yoluyla milyarlarca insanın bilgisayarlar ya da taşınabilir mobil araçlarla interneti kullanması sayesinde günümüze kadar da popülerliğini arttırarak gelişti.

Hangi cihazlar birbirine bağlanıyor?

Mobil ağlar ve internetin gelişimiyle birlikte elektronik algılayıcılar ve devreler kişiler ile iletişim kurmaları kolaylaştı ve insanlar da onları her yerden, her zaman gözlemleme ve kontrol etme şansına sahip oldu. Aslında veri alışverişi ve buna istinaden işlenen komutlar temelinde çalışan yeni nesil IoT uygulamaları konusunda ucu açık düşünmek mümkün. Örneğin evinize yaklaştığınızda buzdolabınızın evde süt kalmadığını aynı anda size ilettiğini düşünün. Ya da trafik yoğunluğunu internet üzerinden okuyan aracınızın eşinize biraz gecikeceğinizi, ne kadar yolunuz kaldığına dair kısa mesaj attığını. Veya aracınızla kaza yaptığınız anda hava yastığı sisteminin sağlık ve güvenlik birimlerine anında haber verdiğini. Siz evden uzaklaştıktan sonra televizyon ve radyo gibi cihazların kendini kapattığını....Yakın zamanda araçlarımız için internet paketi almamız işten bile değil. Bu örnekler daha iyileriyle çoğaltılabilir. Gelin hayatımıza bu aralar giren örneklere bakalım :

* Doorbot: Evininizin kapısını siz evde yokken de açabildiğiniz bir dünya istemez miydiniz? Doorbot tam da bunu yapıyor. Akıllı telefonunuzla ev diafonunun iletişimi ile geliştirilen Doorbot nesnelerin internetinin bilinen örneklerinden. 1 milyon $ yatırım almış olan girişimin temel çalışma prensibi kablosuz internet üzerinden iletişim kurması üzerine kurulu.
* PowerUp: Bluetooth üzerinden akıllı telefon ile bağlantı kuran PowerUp ile yaptığınız kağıt uçaklarınızı çok kolay bir şekilde uçurabiliyorsunuz. Kickstarter’da 50.000 $ toplama hedefi olan girişim şu ana kadar 900.000 $’a yakın bir fon toplamış durumda.
* iKettle: Sabah uyandığınızda mutfağa gitmeden su ısıtıcısının düğmesine basmadan akıllı telefonunuzdan kontrol edebileceğiniz bir su ısıtıcınız olsun istemez miydiniz? iKettle ile suyunuzun sıcaklığını uzaktan da ayarlayabiliyorsunuz. Nesnelerin interneti bu gibi ufak dokunuşlarla hayatımızı her şekilde kolaylaştırıyor.
* Nest: Dünyada ‘’nesnelerin interneti’’ denilince akla gelen ilk girişimlerden olan Nest akıllı ev sistemleri üzerine çalışmaktadır. 2013 başında 80 milyon $ yatırım alan girişim daha öncesinde de akıllı termostatı duyurmuştu. İkinci olarak da duman dedektörünü duyurdu. Akıllı telefon ile iletişim halinde çalışan duman dedektörü telefon üzerinden acil durumlarda uyarı veriyor.
* Birdi: Hava kirliliği, nem ve sıcaklığı da ölçen Birdi şu anda 50.000$’lık ehedefinin yarısına ulaşmış durumda.
* Revolv: Amerika merkezli girişim olan Revolv akıllı ev sistemleri üzerine geliştirilmiş en güzel nesnelerin interneti örneklerinden. Evinizdeki müzik sistemli, akıllı ampülleri, elekktrik prizleri gibi akıllı cihazları Revolv ile yönetebiliyorsunuz. Daha fazla cihazı desteklemesi ise çok zaman almayacak gibi görünüyor.
* SmartThings: Nest gibi adını çokça duyduğumuz SmartThings yine Kickstarter projelerinden biri. 250 bin$ toplamayı hedeflerken 1.2 milyon$ toplayarak hedef rekorunu çokça aşmış olan SmartThings dünyanınızı daha akıllı hale getirmek için çalışıyor. SmartThings akıllı telefonunuzla evinizdeki sistemleri kontrol edebilmenizi sağlıyor.
* Pebble: Nesnelerin interneti ilk örneklerinden olan Pebble Kickstarter’da başlattığı kampanyada 10 milyon $ toplayarak çok büyük bir başarı yakaladı. Akıllı telefonunuz ile iletişim halinde olan akıllı saat Pebble en son Mercedes-Benz ile anlaşarak olayı bir adım ileri götürüp araç bilgilerini kontrol edebilmeyi sağlayacak.
Ülkemizde ise M2M olarak bilinen makineden makineye iletişim teknolojileri daha çok makinelerin verimliliğini artıran sistemler olarak hali hazırda özellikle mobil operatörler tarafından kullanılıyor.

Verilerin İşlenmesi

Sosyal hayatımızı internet üzerinden kayıt altına sunuyor olmamız ortaya çıkan veri miktarını inanılmaz ölçüde artırıyor ve büyük verilerin çözümlenmesi büyük bir iş halini alıyor. Bırakın bugünleri, IoT uygulamalarının ortak bir havuzda birleşeceği veya vücut içi işlemcilerle biyolojik değişimlerin nabız hızında ölçümleneceği günler düşüldüğünde ise veri analiz yükünün ne kadar büyüyeceğini hayal etmek zorlaşıyor. ”Nesnelerin İnterneti” kulağa ilk etapta fazlasıyla niş bir endüstri için teknolojik bir tanım olarak gelse de, Google’ın Nest için 3.2 milyar dolar ödemesi bu kavramın kulağa geldiği kadar bir gruba özel olmadığını kanıtlıyor. Tüm faydalarının yanında Nesnelerin İnterneti bazı sorunlara da yol açacak gibi görünüyor. Birbirlerine bağlı cihazlar sayesinde sosyal hayatımızı internet üzerinden kayıt altına sunuyor olmamız, ortaya çıkacak veri miktarını inanılmaz derecede arttırdıkça bu verilerin işlenmesi zor ve karmaşık bir iş haline gelecek. Bunun yanında ortaya çıkan bu verilerin gizliliği ve güvenliği de önemli bir konu olarak karşımıza çıkacak.

Kısacası, hayatımıza girecek makinalar ve ağlar hayatımızın her aşamasında bizi bilgilendirici ve yönlendirici oldukları kadar, hayatımızın her anından veri topluyor da olacaklar. Öyle ki bir zaman sonra en büyük danışmanlarımız hatta karar vericilerimiz olacaklarına şüphe yok. 

Kaynakça

Nejat Kutup, “Nesnelerin İnterneti; 4H her yerden, herkesle, her zaman, her nesne ile bağlantı”.